Kamu Görevlilerine Karşı Tazminat Davası Açılabilir mi?

Kamu görevlileri, görevlerini yerine getirirken çeşitli hukuki süreçlerle karşılaşabilmektedir. Ancak, görevleri sırasında meydana gelen zararlar nedeniyle şahsi olarak dava edilemeyecekleri anayasal ve yasal düzenlemelerle güvence altına alınmıştır. Bu durum hem kamu hizmetlerinin sürekliliğini sağlamak hem de kamu görevlilerini keyfi ve haksız hukuki süreçlerden korumak amacıyla oluşturulmuştur.

Anayasal Güvence ve Yasal Dayanaklar

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 129. maddesi, bu konuda net bir düzenleme içermektedir:

“Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.

Bu madde, kamu görevlilerinin şahsi sorumluluğunu değil, devletin sorumluluğunu esas almakta ve zarar görenlerin ilgili idareye karşı dava açması gerektiğini hükme bağlamaktadır. (NOT: Belirtilen fıkra öncesinde Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkim ve savcılar hakkındaki hükümlerin saklı olduğu ayrıca belirtilmiştir. Bu husus hâkim ve savcıların, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi gereğince; silahlı kuvvetlerin ise ulusal güvenlik ve savunma görevlerini yerine getirirken zorunlu ve kritik kararlar almak zorunluluğu sebebiyle daha kapsamlı bir güvenceye sahip olmaları gerektiği ile ilgilidir.)

Buna ek olarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesi de bu ilkeyi belirtmektedir:

“Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.”

Dolayısıyla, bir kamu görevlisinin görevi sırasında sebep olduğu iddia edilen zarardan doğrudan sorumlu tutulması mümkün değildir.

Kamu Görevlilerine Sağlanan Güvencenin Gerekçeleri

Kamu görevlilerine sağlanan hukuki korumanın temel gerekçeleri şunlardır:

  • Kamu hizmetlerinin kesintisiz ve etkin şekilde yürütülmesi


Kamu hizmetleri, toplumun genel düzeni ve refahı açısından hayati bir öneme sahiptir. Eğer kamu görevlileri, görevlerini yerine getirirken sürekli bireysel davalarla karşı karşıya kalırlarsa, görevlerini özgürce yerine getirmeleri zorlaşır. Bu durum, kamu hizmetlerinin aksamasına neden olabilir.

  • Kamu görevlilerinin keyfi ve haksız davalara karşı korunması


Eğer her görevli, yaptığı her işlem için bireysel olarak dava edilebilirse, adalet mekanizması suiistimal edilebilir ve kamu görevlileri üzerinde ciddi bir baskı oluşur. Bu nedenle, hukukumuz kamu görevlilerine karşı doğrudan dava açılmasını yasaklamış ve davaların yalnızca idareye yöneltilmesini öngörmüştür.

  • Kamu idaresinin mali gücü ve sorumluluk bilinci


İdare, kamu görevlisinin yaptığı işlem nedeniyle doğan zararları karşılayabilecek mali güce sahiptir. Bu, hem zarar görenin zararının tam olarak karşılanmasını hem de kamu görevlisinin haksız davalarla yıpratılmamasını sağlar.

  • Kamu görevlilerinin görevlerini korkusuzca ve tarafsız şekilde yerine getirebilmesi


Kamu görevlileri, toplumun çıkarlarını gözeterek kararlar almalıdır. Eğer her kararları bireysel dava tehdidiyle karşılaşırsa, görevlerini çekinerek yapacaklardır. Bu da kamu hizmetlerinin bağımsız ve tarafsız yürütülmesini tehlikeye sokar.

Anayasa ve Yargıtay kararları ile netleşen hukuki prensipler


Yargıtay, kamu görevlilerine karşı bireysel davaların açılamayacağı yönünde istikrarlı olarak içtihatlar oluşturmuştur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E. 2013/1533 K. 2015/1099 sayılı 27.03.2015 tarihli kararı:

“Bir konuda hem genel hüküm hem de özel hüküm varsa, o takdirde özel hükümlere üstünlük verilerek uygulama yapılması hukukun temel prensiplerindendir. Yukarıda açıklanan Anayasa’nın 129/5 ile 657 Devlet Memurları Yasası’nın 13.maddesi karşısında Borçlar Yasası’nın 41/1.maddesi esas alınarak kamu görevlilerinin kast ve kusurlarından dolayı kamu görevlileri aleyhine dava açılabileceğinin yorum yoluyla kabul edilmesi de mümkün değildir.

Anayasa’nın 129/ maddesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13.maddesi, yorum getirmeyecek kadar açık, net ve amirdir. Diğer yandan yasalar iptal edilmedikçe veya değiştirilmedikçe yürürlüktedir.  Ve mevcut hükümleri ile uygulanmaları gerekir.

Yargı, uygulamaları ve bir kısım sosyal ihtiyaçlar nedeni ile yasaların yetersizliği veya değiştirilmesi gerektiği düşünce ve kanaatinde olsa dahi, yorum yolu yürürlükteki Anayasa ve yasa maddelerini uygulamayarak âtıl bırakamaz. Yorum yolu ile Anayasa ve yasalara aykırı uygulama yapamaz ve karar veremez. İhtiyaç varsa yeni yasal düzenlemeler yapılabilir. Ve yasal düzenleme yapma yetki ve görevi T.B.M.M.’ne aittir.

Sonuç olarak kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıtlarından ve kusurlarından dolayı doğan tazminat davalarında kamu görevlilerinin aleyhine değil ancak kamu idaresi aleyhine dava açılabileceğinin kabulü gerekir.”

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin E.2011/4181, K.2011/5108 ve 04.05.2011 tarihli kararı:

“Anayasa’nın 129/5 ve 657 sayılı Kanun’un 13. maddesi karşısında, Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine dayanarak kamu görevlisinin şahsen sorumlu tutulması mümkün değildir.”

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin E.2020/998, K.2020/3573 sayılı, 21.10.2020 tarihli kararı:

“Mahkemece, davacının askerlik görevini … Genel Komutanlığı bünyesinde yaparken dava konusu kazanın meydana geldiği, … Genel Komutanlığının 2803 sayılı … Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanunu’nun 4. Ve 18. Maddelerine göre İçişleri Bakanlığı bünyesinde yer aldığı gerekçesiyle davanın husumetten reddine karar verilmiştir. … Bu haliyle husumetin 2803 sayılı … Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanunu’nun 4. Maddesi gereğince İçişleri Bakanlığına yöneltilmesi gerektiğine dair Mahkeme gerekçesi yerindedir.”

Ancak Bu Güvencenin Sınırları Var: Kişisel Kusur Durumu!

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.03.2016 tarihli kararında bu konuda önemli bir ayrım yapılmıştır. Kararda, kamu görevlisinin eylemi açıkça görevinden ayrılabilen ve kişisel kusur teşkil eden bir eylemse, bu durumda doğrudan kamu görevlisine dava açılabileceği belirtilmiştir.

Kamu görevlisinin tamamen kendi iradesi ile kasten ya da yasalardaki açık hükümler dışına çıkarak suç sayılan eylemiyle verdiği zararlarda, eylem ile kamu görevinin yürütülmesi arasında objektif bir illiyet bağının varlığından söz edilemez.”
(Yargıtay HGK, E. 2014/828, K. 2016/313, T. 16.03.2016)

Özetle:


Görev sırasında yapılan ve kamu hizmetiyle bağlantılı eylemler nedeniyle yalnızca idare sorumludur. Ancak, kamu görevlisi kişisel kusur içeren bir eylem gerçekleştirmişse (kasten zarar verme, görevin dışına çıkarak hareket etme vb.), şahsen dava edilebilir.

Bu nedenle, kamu görevlilerinin her durumda mutlak bir korumaya sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Eğer bir kamu görevlisi, görevinden ayrılabilen bir şekilde açıkça kişisel kusur içeren bir eylem gerçekleştirmişse, doğrudan sorumlu tutulabilir.

Sonuç: Hukuki Destek Şart!

Kamu görevlileri, hukuki statüleri gereği önemli bir güvenceden yararlanıyor olsa da bu güvencenin sınırlarını iyi bilmek ve her durumu ayrı değerlendirmek gerekmektedir. Özellikle kişisel kusur ve hizmet kusuru arasındaki ayrım çok önemlidir. Kamu görevlisi olarak haksız bir şekilde şahsınıza yönelik bir icra takibi veya dava açıldığını düşünüyorsanız, hukuki sürecinizi doğru yönetmek için uzman bir avukata danışmanız büyük önem taşımaktadır.

Av. Muhammet Açıkgöz

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Open chat
Merhaba 👋
Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz ?